Sermaye, Tarım Piyasalarımız ve Sürdürülebilirlik Bülteni – 1 Sermaye, Tarım...
Read MoreGünümüzün dinamik ve küresel piyasalarında, şirketler rekabetin ön sıralarında yer almak için yarışmaktadır. Şirketler, bu dönemde kaynaklarını inovasyon, siber güvenlik, Ar-Ge ve müşteri-tüketici memnuniyeti gibi konulara yönlendirmektedir. Tüm bu odaklar, şirketlerin başarısı açısından önemli olmakla beraber, en az onlar kadar önem taşıyan bir konu daha var: Sürdürülebilirlik ve Çevre Sosyal Yönetişim (ÇSY) faktörleri.
Geleneksel finansal raporlama anlayışı, ihtiyaç duyulan bilgileri tek başına sağlayamamaktadır. Küreselleşme, tedarik zincirindeki karşılıklı bağımlılıklar, teknolojideki gelişmeler, doğal kaynakların stok-kalite ve maliyetine ilişkin değişimler, iklim değişikliklerinin getirdiği riskler, vb. pek çok husus politik, sosyal ve ticari etkiler yaratmaktadır. Günümüzde yaşadığımız iklim krizi nedeniyle raporlamada “iklim” en çok dikkat çekilen hususlardan biri olmakla birlikte, yönetim kurulu dâhil şirketin organizasyon yapısındaki her seviyede çeşitlilik ve kapsayıcılık, genel çalışan refahı, sağlık ve güvenlik, insan hakları, ürün güvenliği, veri güvenliği ve etik, gittikçe önem kazanan konular arasındadır.
Şirketler bu değişimlere uyum sağlamak için yeni stratejilere ihtiyaç duymuş, sadece bu değişiklikler ve yeni stratejileri hayata getirmekle kalmamış bunları paydaşlarına, yatırımcılarına, finansörlerine duyurmaya da başlamışlardır. Şirketler, süreç içinde, bilançolarında yer almayan maddi ve finansal olmayan varlıklara sahip olmuşlardır. Bu varlıklar ve bilgiler taraflara şirketlerin geçmiş performanslarının yanı sıra nasıl bir gelecek oluşturmakta olduklarının da bilgisini vermektedir.
Finansal olmayan bilginin raporlara yansımasıyla birlikte finansal kaynaklara erişmede avantajlı koşullar, uzun vadeli ucuz finansman, sermaye piyasalarından avantajlı ve öncelikli yararlanma, risk yönetiminde artan etkinlik, marka itibarı ve piyasa değerinde sağlanan artış ilk akla gelen faydalar olmuştur. Finansman sağlayıcı kuruluşlar “sürdürülebilir finans” yaklaşımını artan oranda benimsemeye ve uygulamaya başlamışlardır. Artık daha fazla sayıda finansal kuruluş, yönettikleri fonları yönlendirecekleri şirketleri seçerken veya finansman sağlayacakları projeleri değerlendirirken mali kriterlerle birlikte ÇSY kıstaslarını da göz önünde bulundurmaktadır.
Sürdürülebilirlik kavramına gereken önemi veren şirketlerin finansmana erişimlerinin kolaylaştığına ve sermaye maliyetlerinin düştüğüne işaret eden çok sayıda akademik çalışma yayınlanmaktadır.
Diğer taraftan, yatırımcıların da sürdürülebilirlik konusuna verdiği önemin gelecekte daha da artması beklenmektedir. Sürdürülebilirlik konusuna gereken önemi vermeyen şirketler, finansman sağlayan kuruluşlar ve yatırımcılar tarafından daha riskli görülmektedir. Bu durum, bu şirketlere fon sağlayan kuruluşların risklerini de artırmaktadır. Bu nedenle, finansman sağlayan kuruluşlar hangi şirketlere finansman sağlayacaklarına daha fazla dikkat etmekte ve daha hassas seçimler yapmaktadır.
Dünyanın en büyük varlık yönetim şirketlerinden ve fonlarından bazıları, yatırım kararlarında ÇSY faktörlerini belirleyici kriter olarak dikkate alacaklarını, dolayısıyla ilgili raporlamaları yapmayan şirketlere yatırım yapmayacaklarını açıklamışlardır.
Ocean Tomato’nun araştırmasına göre 2020 yılı için Standard & Poor’s (S&P) şirketlerinin piyasa değerinin %90’ını maddi olmayan varlıklar oluşturmaktadır.
Yıllar Maddi Olmayan Varlıkların Maddi Varlıklara Oranı
1975 %17
1985 %32
1995 %68
2005 %80
2015 %84
2020 %90
S&P 500 Şirketlerinin Piyasa Değeri Bileşenleri Kaynak: Tomato, 2020. Ara güncelleme (7 Ocak 2020)
BlackRock CEO’su Larry Fink, ABD şirketlerinin yönetim kurulu başkanlarına hitap ettiği 12 Ocak 2018 tarihli mektubunda, “Zaman içinde gelişmek ve kalkınmak için, her şirket sadece finansal performans sağlamamalı, aynı zamanda topluma nasıl pozitif katkıda bulunduğunu da göstermelidir”demiştir.
S&P, iklim krizi nedeniyle değişen yasal bir düzenlemenin sonucu olarak Alman demiryolları Deutsche Bahn’ın kredi notunu Kasım 2019’da AA-’den AA’ya çıkartmıştır. S&P analisti, “şirket notlarının iklim kaynaklı faktörler nedeniyle düşürüldüğü olmuştu. Ancak Avrupa’da ilk kez iklim kaynaklı bir nedenle büyük bir şirketin kredi notunu artırdık” şeklinde açıklama yapmıştır.
Dünya Ekonomik Forumu’nun çok paydaşlı küresel riskler algı anketinde çevresel kaygılar ilk sıralarda yer bulmuş, 2020 Küresel Risk Raporu’nda hem etki hem de olasılık açısından gündemin en başına yerleşmiştir.
Anket sonucuna göre; iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabaları konusunda başarısızlığa uğranması, büyük ölçekli biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem çökmesi, olağanüstü hava olayları (örneğin sel, fırtına vb.) ve büyük ölçekli doğal afetler (deprem, tsunami, volkanik patlama, jeomanyetik fırtınalar) önümüzdeki 10 yıl içinde hem etki ve hem de gerçekleşme olasılığı açısından en büyük ilk beş risk arasındadır.
Kazanım ve iş fırsatlarına güncel örnekler Business & Sustainable Development Commission’ın Ocak 2017 tarihinde yayımladığı “Better Business Better World” Raporunda yer almaktadır. Bu Rapora göre, “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”(SKA) çerçevesinde 2030 yılına kadar dört sektörde (enerji, gıda ve tarım, sağlık ve şehirleşme) 12 trilyon ABD doları tasarruf ve gelir elde etme potansiyeli bulunmaktadır. Rapor ayrıca, sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliği ve maden rehabilitasyonu gibi 60 yeni büyük pazar fırsatına da dikkat çekmekte ve önümüzdeki 10 ya da 15 yıl içinde iş stratejisinin “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları”(SKA)’na uyumlu hale getirilmesi durumunda bu dört sektöre bağlı 380 milyon yeni istihdamın yaratılacağını tahmin etmektedir. 380 milyona yakın yeni istihdamın %90’ının gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmesi beklenmektedir.
Cambridge Üniversitesi’ne bağlı Cambridge Institute for Sustainability Leadership ve aynı üniversitenin Psikoloji Bölümü’nün ABD’de ortaklaşa yürüttüğü bir araştırmadan çıkan sonuçlar ÇSY temelli yatırımların gelecekte de artmaya devam edeceğine ilişkin öngörüde bulunmaktadır. 2019 yılında yapılan bu araştırma, tasarruf sahiplerinin sürdürülebilirlikle finansal getiri arasında tercih yapmak zorunda kalmaları durumunda, kararlarının nasıl şekilleneceğini tespit etmeyi hedeflemiştir. Çalışma sonuçları, ortalama bir tasarruf sahibinin sürdürülebilir bir fona yatırım yapması durumunda getirisinin %2,5’ini kaybetmeye razı olduğunu göstermiştir. 35 yaşın altındaki gençler, ÇSY fonlarına daha fazla ilgi göstermiştir. Araştırmaya katılan gençler getirinin %3’ünden fazlasını kaybetmeyi kabul edebilmiştir. Morgan Stanley’in yaptığı bir çalışmada ise yatırımcıların %85’i sürdürülebilir yatırımla ilgilendiğini söylemektedir. Aynı oran, Y neslinde %95’e yükselmektedir. Z kuşağında bu oranların daha da artacağı beklenmektedir.
Birleşmiş Milletler Sorumlu Yatırım İlkeleri’ne (UNPRI) uyma taahhüdü veren varlık yönetim şirketleri ve yatırım kuruluşlarının sayısı 3.000’in üzerindedir (Mart 2020: 3.038).
Dünya genelinde ÇSY kriterlerini dikkate alan yatırımcıların yönettiği toplam varlıkların tutarı Mart 2020 itibarıyla 103,4 trilyon ABD doları olmuştur.
Yeşil tahvil piyasası 2007’deki ilk ihraçtan itibaren hızlı bir büyüme sürecindedir. 2019 yılında küresel yeşil tahvil ihraçları toplamda yeşil bono, sosyal bono, sürdürülebilir bonolar ve sürdürülebilirlikle ilgili bonoların toplam satışları %50’ye yakın bir artışla 255 milyar ABD dolarına ulaşmışken, 2021 sonundaki toplam büyüklüğü 1 trilyon doları aşarak yeni bir rekor kırmış ve küresel tahvil piyasasında yüzde 5’lik bir paya sahip olmuştur. 2022’de tanık olunan zorlu makroekonomik koşullara rağmen küresel tahvil piyasasındaki yüzde 5’lik payını korumayı başarmıştır.
2022’de ihraç edilen GSS+ kapsamındaki sürdürülebilirlik tahvilleri 166,4 milyar dolara ulaşırken, sosyal tahviller toplamda 130,2 milyar dolar, sürdürülebilirlik bağlantılı tahviller (Sustainability Linked Bonds, SLBs) 76,3 milyar dolar, geçiş tahvilleri ise 3,5 milyar dolar olmuştur.
Şimdiye kadar oluşan GSS+ toplam hacmi ise 2022 itibarıyla 3,7 trilyon dolara ulaşmış ve tarihinde ilk defa yeşil yatırımlara olan talep, arzı geride bırakmıştır. 2025 yılına kadar ise bu miktarın yıllık 5 trilyon dolara ulaşabileceği belirtiliyor.
2015 yılında toplanan Birleşmiş Milletler zirvesi, Binyıl Kalkınma Hedeflerini içeren geniş kapsamlı Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını (SKA) kabul etmiştir. 17 amaç ve 169 alt hedeften oluşan SKA’ların 2030 yılına kadar hayata geçirilmesi hedeflenmektedir. SKA’lar küresel ölçekte tüm sektörlerden çok sayıda katılımcının aktif olarak katıldığı ve paydaşlar arası üç yıl süren diyalog sürecinin sonucunda şekillenmiştir. 17 hedef şunlardır;
Ayrıca bu hedefler kendi içerisinde de önceliklendirilmiştir.
Çok Yüksek Öncelikli
Dijital dönüşüm
Su ve atık sular
İklim değişikliği ve enerji
Ar-Ge ve inovasyon
Ambalaj ve atıklar
Yüksek Öncelikli
Sorumlu kaynak yönetimi ve satın alma
İnsan hakları ve adil çalışma koşulları
Yetenek yönetimi
Ürün kalitesi ve güvenliği
Risk yönetimi
İş etiği Paydaş diyaloğu
Öncelikli
Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele
Kurumsal yönetişim
Çalışan bağlılığı ve memnuniyeti
Müşteri memnuniyeti ve bilgilendirilmesi
İş sağlığı ve güvenliği
Fırsat eşitliği ve çeşitlilik
Veri gizliliği ve siber güvenlik
Yerel kalkınmaya katkı
Döngüsel ekonomi
Çok paydaşlı girişimler ve iş birlikleri
Toplumsal yatırım programları
Biyoçeşitlilik
1972 – Stokholm Konferansı Sürdürülebilir Kalkınma: Kavram ilk olarak 1972 yılında Stokholm-İsveç’te düzenlenen, Birleşmiş Milletler’in Stokholm Konferansı sırasında gelişmiş ülkelerin küresel kalkınmanın çevresel sonuçları üzerindeki kaygıları ile gelişmekte olan ülkelerin kendi ekonomik kalkınmaları için duydukları ihtiyaçları arasında bir orta yol bulma girişimi olarak gündeme gelmiştir.
1987 – Brundtland Raporu: “Bizim Ortak Geleceğimiz” Sürdürülebilir kalkınma 1987 yılında BM tarafından yayınlanan, Brundtland Raporu olarak da bilinen “Bizim Ortak Geleceğimiz” isimli raporda “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme imkânlarını tehlikeye sokmadan bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılamak” olarak tanımlanmıştır
1992 – Rio Zirvesi: Brezilya’nın Rio kentinde düzenlenen ve Rio Zirvesi olarak da bilinen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, toplum nezdinde çevre ve iklim değişikliği sorunlarının konuşulduğu en önemli etkinlik olarak tarihe geçmiştir. Zirveye 172 hükümetin 116’sı en üst düzeyde katılım sağlamış, 2400 sivil toplum kuruluşu 17 bin kişi ile dahil olmuştur. Zirvenin İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi gibi çıktıları olmuş ve bu sözleşmeler imzaya açılmıştır.
1997 – Kyoto Protokolü: Japonya’nın Kyoto kentinde imzalanan Protokol, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’dir. Bu Protokole imza atan ülkeler karbondioksit ve diğer beş sera gazı salınımlarını azaltım konusunda belli taahhütler vermektedir. Protokol 2005 yılında Rusya’nın da katılımıyla yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise bahsi geçen Protokol’ü 2009 yılında imzalamıştır.
1997 – Küresel Raporlama Girişimi (Global Reporting Initiative, GRI): ABD’deki Çevresel Sorumlu Ekonomiler Koalisyonu ve Tellus Enstitüsü tarafından BM Çevre Programı desteğiyle oluşturulan GRI, ilk defa 1997 yılında Sürdürülebilirlik Raporlaması Rehberi’ni yayınlamıştır. Organizasyonların daha sürdürülebilir olması ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunması amacıyla sürdürülebilirlik raporlarını teşvik edici çalışmalar yürütür.
2000 – BM Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact, UNGC): Ortak bir küresel kalkınma kültürü yaymak amacıyla dünya liderlerinin desteğiyle 2000 yılında oluşturulan Küresel İlkeler Sözleşmesi Girişimi, dünyanın her tarafından binlerce şirketin, uluslararası çalışma ve sivil toplum örgütünün katılımı ile ortak vizyon, amaç ve değerler doğrultusunda 10 evrensel prensibin yerine getirilmesini sağlamak için çalışmaktadır. Borsa İstanbul 2005 yılında bu Girişimi desteklemeye başlamıştır.
2005 – BM Sorumlu Yatırım Prensipleri (UN Principles for Responsible Investment, UN PRI): Girişim, 2005 yılında BM Genel Sekreteri’nin davetiyle bir araya gelen 12 ülkeden 20 büyük kurumsal yatırımcının oluşturduğu, bugün ise dünya genelinde 1200’den fazla imzacısı bulunan, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetime ilişkin konuların yatırım analizlerinde ve karar verme süreçlerinde dikkate alınmasını teşvik eden ve buna ilişkin ilkeler yayınlamış bir platformdur. Borsa İstanbul 2010 yılından beri bu Girişimin imzacısı konumundadır.
2009 – Sürdürülebilir Borsalar Girişimi (Sustainable Stock Exchanges Initiative, SSE): Borsaların yatırımcılar, düzenleyiciler ve şirketlerle iş birliği ile çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim konularında kurumsal şeffaflığın ve performansın artırılmasına ve sürdürülebilir yatırımların gelişmesine nasıl katkı sağlayabileceklerini araştıran, BM destekli bir girişimdir. Girişim, 2012’de Borsa İstanbul’un da aralarında bulunduğu beş borsanın, piyasalarında sürdürülebilirliğe ilişkin farkındalığı artırmaya yönelik yaptığı gönüllü taahhüt ile farklı bir boyut kazanmıştır. İlerleyen dönemde birçok farklı borsa da girişime dahil olmuştur.
2012 – Rio+20 Zirvesi Rio+20: BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı. 1992’de Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde yapılan BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın 20. yıldönümünde yine Rio’da gerçekleştirilmiştir. Zirvenin çıktı belgesi olarak “İstediğimiz Gelecek (The Future We Want)” başlıklı rapor kamuoyuna sunulmuştur.
2013 – Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC): 2013 yılı Aralık ayında “Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi”ni yayımlamıştır.
2015 – Birleşmiş Milletler Zirvesi, “Binyıl Kalkınma Hedefleri”ni içeren 17amaç kabul edilmiştir
2015- COP21 ve Paris Antlaşması. 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansında 195 ülkenin katılımıyla iklim hedeflerindeki ilerlemeyi düzenli olarak raporlama taahhüdünü vererek Paris Anlaşması üzerinde el sıkışmıştır
2019- Birleşmiş Milletler Genel Kurulu: 17 Sürdürülebilir Gelişme Hedefinin oluşturduğu “Sürdürülebilir Gelişme için Evrensel, Bütünleşik ve Dönüştürücü” raporunu resmen kabul etmiştir. Hedefler 2016’dan 2030’a kadar her ülkede uygulanmalı ve gerçekleştirilmelidir.
2021 Kasım – Glasgow Konferansı: 26’ncı BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) ülkeler, iklim değişikliğine karşı alınacak bir dizi önlemi içeren bir anlaşmayı imzalamıştır. Anlaşmada, kömürün aşamalı olarak azaltılması taahhüdü, emisyon azaltma planlarının düzenli olarak gözden geçirilmesi ve gelişmekte olan ülkelere daha fazla finansal destek gibi önemli kararlar yer almıştır.
2022 Kasım – Avrupa Birliği: “Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Yönergesi”nin (The Corporate
Sustainability Reporting Directive, CSRD) nihai onayını yüksek oy çoğunluğu ile kabul ettiğini
duyurmuştur. CSRD’nin, mevcut AB sürdürülebilirlik raporlama çerçevesi olan 2014 Finansal Olmayan
Raporlama Direktifi’nin (NFRD) kapsamlı bir güncellemesi olması amaçlanmıştır.
2022 Kasım – Mısır BM “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27’nci. Taraflar Konferansı” (cop 27): Konferansa katılan delegasyonların temsilcileri, yoksul ülkelerin iklim değişikliğine bağlı yaşadığı hasarlar için kayıp ve zarar tazminatı ödenmesine karar vermiştir.
Birleşmiş Milletler dışında da bir çok uluslararası kurum, kuruluş, organizasyon paneller, work-shoplar düzenlemekte ve şirketlere sürdürülebilirlik konusunda yol gösterici ilke kararları, tebliğler, direktifler çıkarmaktadırlar. Bazı önemli olanlar aşağıda verilmiştir. Bu kurum ve kuruluşların bilgilerine kendi web sitelerinden ulaşılmaktadır.
–The Sustainability Accounting Standards Board (SASB)- Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu
–Climate Disclosure Standards Board (CDSB)- İklim Beyanları Standartları Kurulu
–Task Force on Climate-related Financial Disclosures (TCFD) – İklimle Bağlantılı Finansal Beyanlar Çalışma Grubu
–Global Reporting Initiative (GRI)- Küresel Raporlama Girişimi
–United Nations Global Compact (UNGC)- Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi
–World Federation of Exchanges (WFE)- Sustainability Work Force (Dünya Borsalar Federasyonu nezdinde oluşturulan Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu)
–Sustainable Stock Exchanges (SSE)- Sürdürülebilir Borsalar Girişimi
–International Corporate Governance Network (ICGN)-Uluslararası Kurumsal Yönetim Ağı
–Global Investor Organisations Committee (GIOC)- Küresel Yatırımcı Örgütleri Komitesi
–Corporate Reporting Dialogue (CRD) – Kurumsal Raporlama Diyalogu
–The Carbon Disclosure Project (CDP)- Karbon Saydamlık Projesi (CDP’nin Türkiye’deki partneri 2010 yılından beri Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’dur).
–Financial Accounting Standards Board (FASB)- Finansal Muhasebe Standartları Kurulu
–International Organization for Standardization (ISO)- Uluslararası Standardizasyon Örgütü
–International Financial Reporting Standards (IFRS)- Uluslararası Finansal Raporlama Standartları
–International Integrated Reporting Council (IIRC) Uluslararası Entegre Raporlama konseyi (Türkiye’deki çalışmaları Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA) tarafından yürütülmektedir)
–Chartered Financial Analysts Institute (CFA)- Yeminli Mali Analistler Enstitüsü
–Global Impact Investing Network (GIIN)- Küresel Etki Yatırımcılığı Ağı
–Global Sustainable Investment Alliance (GSIA)- Küresel Sürdürülebilir Yatırım Birliği
–Principles for Responsible Investment (PRI)- Sorumlu Yatırım İlkeleri
–United Nations Environment Programme Finance Initiative (UNEP-FI)- Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi
–Corporate Reporting Dialogue (CRE)- Küresel Kurumsal Raporlama Diyalogu Girişimi
–CorporateSustainability Reporting Directive (CSRD)- Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Yönergesi
–Non Financial Reporting Directive (NFRD)- Finansal Olmayan Raporlama Direktifi
–The European Financial Reporting Advisory Group (EFRAG)- Avrupa Finansal Raporlama Danışma Grubu
-IRC Entegre Çevre Bilgi Sisteminin 2013 yılında çıkardığı Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi(IIRC, entegre raporun içeriği ve temel prensipleri hakkında bilgi veren en kapsamlı dokümandır.
2010 yılında Uluslararası Entegre Raporlama Konseyinin (IIRC) kurulması ile birlikte 2013 yılında ilk Entegre Raporlama Çerçevesi yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede Avrupa Parlamentosu Nisan 2014 tarihinde, Avrupa genelinde ilk defa yaklaşık 6000 şirketin finansal olmayan bilgilerini de açıklamasına ilişkin AB yönetmeliğini kabul etmiştir
Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) (International Integrated Reporting Council), entegre raporlamayı, bir kuruluşun içerisinde faaliyet gösterdiği ticari, sosyal ve çevresel koşullar bağlamında kuruluşun stratejisi, kurumsallığı ve performansına ilişkin önemli bilgileri bir araya getiren bir raporlama metodu olarak tanımlamaktadır.
Bir başka tanımlamada ise entegre raporlama, işletmenin finansal, sosyal, çevresel, ekonomik ve idari açılardan performansını paydaşlara raporlayan bir bilgi notu olarak ifade edilmiştir
Avrupa Birliği (AB) Konseyi sürdürülebilir yatırımın temellerini güçlendirme stratejisinin bir parçası olarak, mevcut sürdürülebilirlik raporlama çerçevesi olan 2014 Finansal Olmayan Raporlama Direktifi’nin (NFRD) kapsamlı bir güncellemesi olan Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması Yönergesi’nin (The Corporate Sustainability Reporting Directive), (CSRD) nihai onayını yüksek oy çoğunluğu ile kabul ettiğini 10 Kasım 2022’de duyurmuştur.
Bu uygulama, şirketleri, toplumsal ve çevresel etkilerine ilişkin NFRD’ye göre daha ayrıntılı bilgilerini, düzenli olarak daha şeffaf ve daha hesap verilebilir raporlama koşulları çerçevesinde, ayrıca, çevresel haklar, sosyal haklar, insan hakları ve yönetişim faktörleri gibi sürdürülebilirlik konularını da içerecek şekilde entegre raporlama aracılığıyla paylaşmaya zorunlu kılıyor. Ayrıca güncelleme daha birçok yeniği ve yükümlülüğü de beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda Avrupa Finansal Raporlama Danışma Grubu (EFRAG) bir dizi Avrupa kurumunun teknik tavsiyesini izleyerek Avrupa Standartlarını oluşturmaktan sorumlu olacaktır.
Direktifle Getirilen Yenilikler Nelerdir
Revizyon sürecinde aşağıda yer alan üç ana konu çerçevesinde değerlendirmeler gerçekleştirilmiştir.
İş modeli
Geleceğe yönelik olarak bir yol çizmek. Bu süreçte dünya genelinde 25 yuvarlak masa toplantısı yapılarak, değerlendirme (consultation) sürecinde toplamda 1470 kişiden/kurumdan görüş alınmıştır.
Çıktı – Sonuç Ayrımı
Revize çerçevede değişikliklerden ilki ve değerlendirme sürecinin en çok tartışılan konusu olan Çıktı – Sonuç (output – outcome) ayrımı üzerine yapılmıştır. Bu konuyla ilgili, tanımın ön plana çıkarılması, bu ayrımın daha iyi ortaya konulabilmesi için öneri ve örnekler geliştirilmiş ve entegre raporun iyileştirilmesine yönelik adımlar atılmıştır. Çerçeve’ye “Sonuç” tanımı eklenerek, Çıktı – Sonuç ayrımının anlaşılırlığını sağlamak üzere örneklerle güçlendirilerek girdi çıktı ilişkisinin daha iyi anlaşılması hedeflenmiştir. İş modeline ilişkin olarak girdilerden sonuçlara doğru doğrusal olan akış, yeni çerçevede sonuçların hem çıktılardan (ürünler, hizmetler, yan ürünler ve atıklar) hem de iş faaliyetlerinden gelebileceğini göstermek amacıyla revize edilmiştir. Bu iyileştirmede, girdilerin iş faaliyetlerine aktığını ve dolayısıyla sonuçları da etkileyebileceği vurgulanmıştır
Kurumsal Yönetim Konularının Netleştirilmesi
Çerçeve revizyonu sürecinde “kurumsal yönetim konuları” en çok tartışılan konulardan bir diğeri olmuştur. Revize çerçevede, özellikle “kurumsal yönetimden sorumlu olanlar”ın (those charged with governance) kapsamı daha anlaşılır bir şekilde tanımlanmıştır. Kurumsal yönetim için kuruma özgü modellerle ilgili ek bir açıklama getirilerek sorumluların belirlenmesi sürecinde raporlama yapan kurumlara kolaylık sağlanmıştır.
Denge İhtiyacının Güçlendirilmesi
Rapor genelinde özellikle “değer yaratma süreci” ile ilgili denge ihtiyacını vurgulayan değişiklikler yapılmıştır. “değer yaratma” ifadesi “değer yaratma, koruma veya erozyonu” olarak revize edilerek; dengeli bir raporlamanın önemi vurgulanmıştır. Aynı zamanda, sonuçların her zaman olumlu sonuçlar olmadığı, bununla birlikte olumsuz sonuçların da dengeli olarak raporlamada yer alması gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Raporlamanın Gücünün Artırılması
Raporlamanın niteliğinin geliştirilmesi noktasında ise hem raporlanan bilgilerin niteliği hem de süreç açıklamalarının önemi bu revizyonla bir kez daha vurgulanmıştır. Raporlamanın gücünün artırılması için kurumsal yönetimden sorumlu olanların beyanına ek olarak süreçteki rolünün detaylı olarak açıklanması teşvik edilmiştir. Raporlamanın gücünün artırılması için sunulan nitel bilgilerin nicel bilgilerle desteklenmesi; nicel bilgilerin ise nitel bilgilerle açıklanması konusuna dikkat çekilmiştir. Revizyon süreci devam ederken Eylül ayında bir araya gelerek ortak niyet beyanlarını açıklayan IIRC, CDP, Küresel Raporlama Girişimi (GRI), Sürdürülebilirlik Muhasebesi Standartları Kurulu (SASB) ve İklim Beyanları Standartları Kurulu (CDSB), Aralık ayında kurumsal değere ilişkin raporlama standartlarının bir bölümü olan iklimle ilgili finansal açıklama standartlarının bir prototipini yayımlamışlardır.
-Bu doğrultuda, finansal olmayan verilerin yer aldığı raporlara denetim zorunluluğu getirecektir.
-Mevcut yasa kapsamındaki şirket sayısı artırılacaktır.
-Raporlara ve sürdürülebilirlik verilerine dijital ortamda erişim imkanı sağlanacaktır.
-Sürdürülebilirlik raporlarının şirket yönetim raporlarının özel bir bölümünde yayınlanması zorunlu kılınacaktır.
-Sürdürülebilirlik raporlaması için bir sertifikasyon sistemi kurulacak ve sertifikasyon zorunlu olacaktır.
Direktif Kimleri Kapsayacaktır
Genişletilen içerikte, yeni AB sürdürülebilirlik raporlama gerekliliklerinin borsada işlem gören ve/veya görmeyen tüm büyük şirketler için geçerli olacağı vurgulanmıştır. Bu şirketler ayrıca, bilgileri yan kuruluşları düzeyinde değerlendirmekten de sorumlu tutulacaklardır.
Kabul edilen çerçeve neticesinde mevcut kuralların kapsadığı yaklaşık 11.700 şirkete kıyasla, AB’deki ortalama 50.000 şirket için sürdürülebilirlik bilgilerinin toplanması ve paylaşılmasının zorunlu hale gelmesini beklenmektedir. Bu kurallar AB bağlantılı veya AB’ye satış yapan şirketler için bağlayıcı olacaktır.
CSRD Ne Zaman Uygulamaya Geçecek?
CSRD yönergesinde belirlenen kurallar 2024 yılı itibari ile uygulanmaya başlanacaktır.
Rapor yükümlülüğü ve zamanlaması şu şekilde kategorize edilmiştir.
2025 yılında, 500’den fazla çalışanı olan ve hali hazırda finansal olmayan raporlama direktifine (NFRD) tabi olan şirketler için 2024 finansal yılına ilişkin raporlama zorunluluğu,
2026 yılında, 250’den fazla çalışanı ve/veya 40 milyon Euro’luk cirosu ve/veya 20 milyon Euro’luk toplam aktif varlığı olan, şu anda finansal olmayan raporlama direktifine (NFRD) tabi olmayan büyük şirketler için 2025 finansal yılına ilişkin raporlama zorunluluğu,
2027 yılında, listelenen KOBİ’ler (mikro ölçekli kuruluşlar hariç), küçük ve karmaşık olmayan kredi kuruluşları ve sabit sigorta kuruluşları için 2026 finansal yılına ilişkin raporlama zorunluluğu,
2028 yılında, AB’de en az bir faaliyeti, yan kuruluşu veya şubesi olan, net cirosu 150 milyonun üzerinde üçüncü ülke kuruluşları için 2028 finansal yılına ilişkin raporlama zorunluluğu.
Avrupa dışındaki şirketler için, sürdürülebilirlik raporu sunma zorunluluğu, AB’de 150 milyon Euro net ciro üreten ve AB’de en az bir yan kuruluşu veya şubesi olan tüm şirketler için geçerli olacaktır.
Raporun Nitelikliliğini Kim Denetleyecektir
Raporlama akredite bir bağımsız denetçi veya onaylayıcı tarafından onaylanacaktır.
Şirketlerin raporlama kurallarına uymasını sağlamak için bağımsız denetçi veya onaylayıcının, sürdürülebilirlik bilgilerinin AB tarafından kabul edilen sertifikasyon standartlarına uygun olmasını sağlaması gerekmektedir. Bu yönergeyle birlikte, bazı bağımsız kurumların veya yeni kurulacak bağımsız onaylayıcı kurumların düzenleneceği anlaşılmaktadır.
Avrupalı olmayan şirketlerin raporlamasında da ya bir Avrupalı denetçi tarafından ya da üçüncü bir ülkede yerleşik bir denetçi tarafından onaylanması gerekmektedir.
CSRD ile yapılan bu güncellemeler neyi amaçlıyor?
Finansal olmayan raporlamaya dair mevcut kurallardaki yetersizliklerin ve açıkların giderilmesi,
Finansal olmayan bildirimlere yönelik hesap verilebilirlik ve daha fazla şeffaflık,
Şirketlerin çevresel sorumluluğa sahip olduğu imajını vurgulamak amacıyla yaydığı yanlış bilgilere (greenwashing) son verilmesi.
Özellikle 1920 krizinden sonra 1930’lerin başında faaliyet raporları ile başlayan modern anlamdaki raporlama yolculuğu, 1990’larda sürdürülebilirlik kavramının hızla önem kazanmasıyla birlikte evrilme sürecine girmiş ve günümüzde çok formatlı, sektöre özel, konu ve etki alanı odaklı raporlarıyla devam etmektedir.
Finansal raporlama modelinin bu varlıkları içermemesinin ardında yatan neden endüstriyel bir ekonomi için geliştirilmiş olmasıdır. Finansal raporlama modeli, finansal sermayenin gözetimi açısından hâlâ önemli olsa da, finansal performans ve değer yaratma süreci arasındaki bağlantıları kurma noktasında dar bir bakış açısına sahiptir. Yatırımcılar başta olmak üzere, paydaşların bilgi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için şirketin değer yaratma kabiliyetinin, değer yaratan ögeler arasındaki bağlantılar kurularak resmedilmesi gerekmektedir. Entegre raporlama, bu ihtiyaca cevap vermektedir.
Entegre raporlama, başta yatırımcılar olmak üzere bütün paydaşlara şirketlerin zaman içinde yarattığı, koruduğu veya aşındırdığı değeri açıklayan; finansal ve finansal olmayan bütün öğeleri kapsayan bir raporlama biçimidir.
Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC) 2010 yılında, bir şirketin zaman içinde değer yaratma konusunda iletişim kurmakta kullandığı, küresel olarak kabul edilmiş uluslararası bir çerçeve oluşturmak amacıyla kurulmuştur. IIRC, düzenleyiciler, yatırımcılar, şirketler, standart belirleyiciler, muhasebe mesleği, akademi ve STK’lardan oluşan küresel bir koalisyondur. Uzun vadeli vizyonu ise, kamu sektöründe ve özel sektörde kurumsal raporlama normu olarak kullanılan yaygın kurumsal uygulamalarda entegre düşünce yapısının uygulandığı bir dünyadır. Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi, 2011 yılında Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi’ne ilişkin ilk tartışma dokümanını yayımlamıştır. Gelen görüşler sonrasında son halini alan ve 2013 yılının Aralık ayında yayımlanan Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi, entegre raporlamaya ilişkin temel kavramları, kılavuz ilkeleri ve içerik ögelerini açıklamaktadır.
“Entegre rapor, bir kuruluşun içinde yer aldığı dış çevre bağlamında stratejisi, yönetimi, performansı ve gelecekten beklentilerinin kısa, orta ve uzun vadede nasıl değer yarattığının kısa ve öz bir iletişimidir.” (IIRC).
“Şirket faaliyetinin önemli finans ve sürdürülebilirlik meseleleri arasındaki bağlantıyı ve sürdürülebilirlik meselelerinin değer yaratımını devam ettirmek üzere uzun vadeli stratejiyle nasıl bütünleştirildiğini net olarak ifade ettiği bir rapordur.” (Mervyn King).
“Entegre raporlama kuruluşun mevcut raporlarında yer alan en önemli bilgileri bir araya getirirken bunların birbirleriyle bağlantısını kurar, bunların kuruluşun bugün ve gelecekte değer yaratmasına nasıl etki ettiğini anlatır.’ (Aras&Sarıoğlu TÜSİAD 2015)
Entegre Raporlama:
Finansal rapor kullanıcılarına sunulan bilginin kalitesini artırmayı,
Kurumsal raporlamaya daha bütüncül ve verimli bir yaklaşım getirmeyi,
Sermayenin geniş bir tabanı (finans, üretilmiş, fikri, insan kaynağı, sosyal, ilişkisel ve doğal) için hesap verebilirlik ve yönetilebilirlik öğelerini güçlendirmeyi,
Kısa, orta ve uzun vadeli değer yaratılmasını teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Entegre raporlar hem finansal, hem de finansal olmayan faaliyetlerini kapsayarak çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, iş ortakları, yerel topluluklar, yasa koyucular, düzenleyiciler ve politika yapıcılar dahil olmak üzere bir kuruluşun zaman içinde değer yaratma becerisiyle ilgilenen tüm paydaşlara fayda sağlar.
Entegre raporlamanın amaçları şu şekilde özetlenebilir:
-Sermayenin daha etkili ve üretken şekilde dağılması amacıyla finansal sermaye sağlayan taraflara sunulan bilgilerin kalitesini artırmak.
-Kurumsal raporlamaya, farklı raporlama yolları kullanan ve bir şirketin zaman içinde değer yaratma kabiliyetini maddi yönde etkileyen tüm faktörleri içeren daha entegre ve etkili bir yaklaşım ortaya koymak.
-Sermayenin geniş tabanı (finans, üretilmiş, fikri, insan kaynakları, sosyal, ilişkisel ve doğal) için hesap verebilirlik ve yönetilebilirlik ögelerini güçlendirmek ve bunların birbirlerine olan bağımlılıklarının anlaşılmasını sağlamak.
-Kısa, orta ve uzun vadede değer yaratmaya odaklanan entegre düşünce, karar verme ve harekete geçme unsurlarını desteklemek.
Entegre raporun şirketlere sağladığı faydalardan bazıları şu şekilde özetlenebilir:
-Şirketin kısa, orta ve uzun vadede değer yaratımına odaklanmasını sağlar.
-Şirketin iş modelini ve stratejisini karşılaştığı ve karşılaşması muhtemel risk ve fırsatlara göre şekillendirmesine yardımcı olur.
-Karar alma süreçlerinin şeffaflaşarak şirketin performansını arttıracak şekilde kullanılmasını sağlar.
-Değerin nasıl yaratıldığının anlaşılması, karar alma süreçlerini iyileştirir ve performans değerlemesine yol açar.
-Şirketlerdeki departmanlar ve yaklaşımlar arasındaki bakış açıları ilişkilendirilebilir.
-İş modelinin değişikliklere uyum sağlaması ve böylece şirketin varlığının sürdürme kapasitesini artırır.
-Finansal ve finansal olmayan performans arasındaki ilişkinin anlaşılmasına yardımcı olur.
-Finansal olmayan bilgilerin zamanında ve güvenilir olarak üretimi için geliştirilmiş ölçüm ve kontrol sistemleri sağlar.
-Şirket ile paydaşları arasındaki iletişimi geliştirerek, şirketin itibarının artmasına yardımcı olur.
-Maliyet tasarrufu, operasyonel verimlilik ve inovasyon kültürünün gelişmesini sağlayarak rekabetçi avantaj sağlar.
-Şirketin faaliyette bulunduğu endüstri, sektör, analiz edilebilir, rekabetçiliği teşvik eden faktörleri ve sektörde sürdürülebilir değer yaratma potansiyelinin değerlendirilmesini sağlar.
-Yatırımcılar ile şirket yönetimi arasındaki bilgi asimetrisini azaltır.
-Şirket stratejisi, finansal performans ve ESG faktörleri arasındaki bağlantıları netleştirir.
-Şirketin yatırımcılarla olan etkileşimi artar. (bir örnek: Hindistan’da yönetim kurulu üyelerinin twitter, instagram gibi sosyal medya kullanımı zorunlu olmuştur. Bunun için eğitim ve kurslar düzenlenmekte, kullanmayanlar ikaz edilmektedir)
-Şirketin stratejisini ve uzun dönemli hedeflerinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olur.
Sürdürülebilirliğin şirket faaliyetlerine entegre edilmesi hangi katkıları sağlar?
-Finansal sermayeye erişim kolaylaşır.
-Şirketin marka değeri ve itibarı güçlenir.
-Maliyet tasarrufu sağlanır ve verimlilik artar.
-ÇSY kaynaklı risklerin de dikkate alınmasıyla risklerin daha etkin yönetilmesi sağlanır.
-Yeni iş fırsatları yaratılır.
-Yeni pazarlara erişim sağlanır.
-Nitelikli işgücünü çekmeyi ve elde tutmayı kolaylaştırır.
-Şirketin varlığı sürdürülebilir kılınır.
-Kriz durumlarında şirketi koruyan bir kalkan görevi görür.
-Daha düşük enerji tüketimi, azalan hammadde kullanımı vb. iyileşmeler gerçekleşir.
-Farklı gruplardan geri bildirimler ile desteklenen yaratıcı düşünce ve inovasyonlar gerçekleşir.
-Daha yüksek prestiji ve çalışan bağlılığı ile tercih edilen kurumsal yönetim kalitesi artar.
Stratejik ÇSY risklerinin ve fırsatlarının yönetimi, yönetim kurulunun gözetimi altında icradan sorumlu yöneticilerin sorumluluğudur. Farklı şirket birimleri (finans, yatırımcı ilişkileri, iletişim, hukuk, sürdürülebilirlik bölümleri ve iş birimleri gibi) ortaya çıkacak rapora değerli katkılarda bulunabilseler de nihai sorumluluk yönetim kurulundadır, dolayısıyla sürdürülebilir büyüme için sürdürülebilir “yönetim kurulları” olmalıdır.
Yönetim kurulu üyeleri, sürdürülebilirlik faktörleri hakkındaki bilgileri temel görevlerine entegre ederek kendilerini ÇSY faktörlerinin iş stratejisini, kurumsal kültürünü ve şirketin uzun vadeli kârlılığını ve varlığını destekleyecek şekilde operasyonel uygulamalara yayılmasını kolaylaştıracak biçimde konumlandırmalıdırlar. Elimizdeki kanıtlar sürdürülebilirliğin yönetim kurulu seviyesinde denetlenmesi için güçlü bir sisteme sahip olan şirketlerin, iklim değişikliği, susuzluk, kirlilik ve insan hakları eğiliminde olduğuna da işaret etmektedir.
Önümüzdeki dönemlerde bağımsız yönetim kurulu üyelerden birinin ek olarak veya ilave bir bağımsız üyenin sadece sürdürülebilirlik konularından sorumlu olması gündeme gelecektir.
Sürdürülebilirlik, kurumsallaşma, yönetişim ve finans ile paralel yürümektedir. Sürdürülebilirlikte bu parametrelerden birinin eksik olması sistemin dışında kalınmasına sebep olacaktır. Buna odaklanırken yeşil mutabakat, sınırda karbon vergisi ve emisyon ticareti sistemi gibi konularda da şirketlerin bilinçlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. Ulaşılması hedeflenen paydaşların iyi belirlenmesi, benzer bilgi birikimine sahip kişilere gidilmesindense bu alanda gelişime ihtiyacı olan şirketlerin ve onların yönetim kurulu üyelerinin hedeflenmesinin daha doğru olacağı düşünülmektedir.
Şirket Yönetim Kurullarının önümüzdeki dönemdeki en önemli üç konusu şunlar olacaktır;
Digital Tranformasyon ve Finansal Okur Yazarlık: En önemli değişim digital transformasyonda olacak. Mesela teknoloji şirketlerinin çoğunlukta olduğu Hindistan’da birçok şirketin yönetim kurulu üyelerinin ve üst yönetimin, twitter başta olmak üzere sosyal medya kullanması mecburiyeti getirilmiştir. Gelişmiş ülkelerde bazı şirketler 19-25 yaş arası gençlerden oluşan paralel gölge yönetim kurulları oluşturmaya başlamışlardır. Bu gölge kurullar asil yönetim kurulu ile aynı gündem konusuyla toplanıp karalar alıyor, sonra bu kararlar asil yönetim kurulu tarafından kendi kararlarıyla karşılaştırılıyor. Bu gençlerle daha sonra tekrar bir araya gelinip aldıkları kararların altındaki gerekçeleri öğreniliyor.
Tüketim alışkanlıklarıyla, insan ilişkileriyle, hayat görüşleriyle, teknoloji yatkınlıklarıyla, 40 yaş ve üstünden çok farklı olan, tamamen bambaşka bir nesil ve kültür geliyor. Şirketlerin buna hazırlıklı olmaları önemli.
Kurum Kültürüne Nüfuz: Yönetim kurulları artık işi bilen insanlardan oluşuyor. İcra komitesi ile yönetim kurulu ve çalışanlar arasında çok sıkı ilişki olacak. Hiyerarşi kademeleri kalkıyor. Eskiden bir yönetim kurulu üyesinin alt kademelerden bilgi alması yasaktı veya tasvip edilmiyordu. Şimdi ise yönetim kurulu üyelerinin icra komitesi ile veya bir alt çalışma gurubuyla toplantıya katılması bile teşvik ediliyor. Bağımsız yönetim kurulu üyesi istihdam etmek artık bir zorunluluk haline geliyor. Aile efradından veya Şirket sahibinin arkadaşlarından oluşan yönetim kuruluna sahip olan şirketler geri planda kalacak ve finansman olanaklarına erişimi zorlaşacak.
Tüm Paydaşlara Erişim, Ekosistem: Yönetim Kurulları ve üst yönetim, içinde bulundukları ekosistem’den bağımsız hareket edemeyecek. Paydaşlarla, hissedarlarla, sürdürülebilir insan kaynaklarıyla, fiziksel çevre dahil çevrecilik ile birlikte diyalogla büyüme konusu önem kazanacak. Henüz çok başında olmakla birlikte ileri aşamada “etki yatırımları” söz konusu olacak. Yani sadece çevreye duyarlılık raporlarının hazırlanması değil, yatırımların başında dahi bu yatırımın çevreye (ör: sera gazı salınımı), paydaşlara (ör: paydaşların girişimcilik yeteneğini artırıyor mu), tüketicilere (ör: kaliteli ürün, uygun fiyatlı), insanlığa (ör: eşit işe eşit ücret, kadın erkek eşitliği, çocuk işçi) eğitim, sağlık, istihdama etkileri, ülkeye ( ör: termik santral, kömür santralleri) hatta başka ülkelere ne kadar katma değer sağlayacağını matemetiksel verilerle hesaplayan etki odaklı yatırım raporları hazırlanması ve yatırımların bu raporlar çerçevesinde yapılıp yapılamayacağının, finansman sağlanıp sağlanmayacağının, yatırım alıp almayacağının ortaya konması da gündeme gelecek. Türkiye henüz bu aşamaya gelmiş değil. Ancak konu şirketlerin ve Devlet’in gündeminde.
Yapılan çalışmalar, eski usul Yönetim Kurulu tarzıyla yönetilen şirketlerin hisse değerleri düşerken, değişim kriterlerine uyan şirketlerin hisse değerlerinin arttığını gösteriyor. Ayrıca sadece teşvik için bu raporların yazılması yetmeyecek, havuç olduğu gibi sopa da gelecek, Ör: Yüksek çevre vergileri, pahalı finans erişimi, hatta “0” finans erişimi, bazı yüksek cezalar (çevre kirletimi) gibi.
2004 yılında 13 özel sektör temsilcisinin öncülüğünde İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye), kurulmuş ve Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi’nin (WBCSD- World Business Council for Sustainable Development) Türkiye’deki bölgesel ağı ve iş ortağı olmuştur.
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarını temel alan stratejisi ile SKD Türkiye, Düşük Karbon Ekonomisine Geçiş ve Verimlilik, Sürdürülebilir Tarım ve Gıdaya Erişim, Sürdürülebilir Sanayi ve Döngüsel Ekonomi, Sürdürülebilir Finans ve Risk Yönetimi ile Sosyal İçerme ve Kapsayıcılık odak alanlarında çalışmalarına devam etmektedir.
2010 yılında Mervyn King önderliğinde, IIRC’nin kurulması ile birlikte yaygınlaşan entegre düşünce ve raporlama düzeni, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yakından takip edilmeye başlanmıştır. 2011 yılında Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği (TKYD) ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) tarafından bir çalışma grubu kurulmuş ve Türkiye’de entegre raporlama hakkında farkındalık yaratılması amacıyla çalışma başlatılmıştır. TKYD, bu süreçte IIRC’nin Türkiye’deki iletişim noktası olarak görev almıştır.
2013 yılında, Prof. Dr. Güler Aras tarafından TÜSİAD çalışma komitesi aracılığıyla Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’na (YOİKK) sunulan proje ve bu projenin kabulü ile Türkiye’de entegre raporlama konusunda ilk somut adım atılmıştır. Proje kapsamında önerilen ve YOİKK 2014-2015 Eylem Planı kapsamında hazırlanan “Kurumsal Raporlamada Yeni Dönem: Entegre Raporlama”, TÜSİAD tarafından 2015 yılında yayınlanan ilk Türkçe entegre raporlama rehberi olmuştur.
21 Ekim 2015’te TÜSİAD tarafından yayınlanan rehberin ve Entegre Raporlama`nın tanıtımı amacıyla düzenlenen açılış konferansının ardından “Entegre Raporlama Türkiye Ağı (ERTA)” kurulmuştur. Prof. Dr. Güler Aras (Bağımsız Kurucu Üye) başkanlığında; TÜSİAD, TKYD, Borsa İstanbul, IIRC Tükiye Büyükelçisi, Argüden Yönetişim Akademisi, Global Compact Network Türkiye, Garanti Bankası, SKD Türkiye ve Çimsa tarafından kurulan Platform, şirketlerin finansal olmayan bilgilerini finansal bilgiler ile entegre bir şekilde raporlamalarını sağlamayı ve entegre düşüncenin yaygınlaşmasını amaçlamaktadır.
Rehberde entegre raporlama, raporlamanın neler getirdiğini ve dünyada entegre raporlama tartışmalarında gelinen son nokta paylaşılmış; ayrıca entegre raporlamanın kuruluşlar için önemi, Uluslararası Entegre Raporlama Çerçevesi ve dünya uygulamalarına yer verilmiştir.
2013 yılında ilk olarak Garanti Bankası ve Çimsa, Türkiye’den Entegre Rapor hazırlamak amacıyla IIRC`ye katılan üye şirketler olmuştur.
2015 yılında Türkiye’nin G20 Başkanlığı döneminde B20 Bilgi Ortağı olarak seçilen ARGE Danışmanlık ve G20 Yönetişim Çalışma Grubu üyeliği yapan Argüden Yönetişim Akademisi’nin katkılarıyla Entegre Raporlamanın G20 liderlerine yapılan öneriler arasına alınması sağlanmıştır.
2015’ten itibaren tüm üye ve paydaşlarının desteği ve iş birliğiyle faaliyetlerini sürdüren Entegre Raporlama Türkiye Ağı, 2021 yılında gerçekleştirdiği ERTA Olağanüstü Genel Kurulunda strateji hedefleri doğrultusunda alınan dernekleşme kararı ve 30 güçlü kurumun “kurucu üye” olarak desteğiyle resmi olarak bir dernek haline gelmiştir ve Eylül 2021’den itibaren değer yaratma yolculuğuna “Entegre Raporlama Derneği Türkiye” çatısı altında etkinliğini artırarak devam etmektedir
Borsa İstanbul, ilk olarak şirketlere sürdürülebilirlik konusunda bilgi vermek ve yön göstermek amacıyla 2014 yılında bir rehber hazırlamış ve bu yıldan itibaren BIST Sürdürülebilirlik Endeksi hesaplanmaktadır.
Aradan geçen zamanda Borsa İstanbul, ortaya çıkan gelişmelerin etkisiyle 2020 yılında rehberi güncelleyerek “Gelecekte Var Olmak” temasıyla Şirketler için Sürdürülebilirlik Rehberi‘ni güncellemiştir.
1 Ekim 2021 tarihinden itibaren ise BIST Sürdürülebilirlik Endeksinde yeni bir dönem başlamıştır. Endeksin metodolijisi değiştirilmiştir. Borsa İstanbul ile küresel veri şirketi “Refinitiv” arasında yapılan anlaşma kapsamında, bundan böyle endeks hesaplanırken Refinitiv’in sürdürülebilirlik değerleme sonuçları kullanılacaktır. Değerlemelerde sadece “kamuya açık” bilgiler dikkate alınmakta ve Endeks kapsamında alınan değerleme hizmetinin maliyetleri Borsa İstanbul tarafından karşılanmaktadır.
Refinitiv Amerikan-İngiliz ortaklığında, dünyanın en büyük finansal data ve altyapı sağlayıcısıdır.
Şirket, 2018’de “London Stock Exchange Group” tarafından %55’ine sahip “Blackstone” ve %45’ine sahip “Thompson Reuters Grup’dan” 27 milyar Dolara satın alınmış ve Refinitiy adını almıştır. Anlaşmada Thomson Reuters tüm finans ve risk ürünleri portföyünü Refinity’ye devretmiştir. Şirket, Ocak 2021’de AB kamu otoritelerinden resmi faaliyet iznini almıştır.
Şirketin yıllık cirosu 6 milyar dolar olup, 190 ülkede 40.000 den fazla müsteriye sahiptir.
Borsa İstanbul‘dan yapılan açıklamaya göre çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim olmak üzere 3 ana başlık, 10 kategori, 25 tema ve bu temalara ilişkin 450’den fazla veri noktasından oluşan Refinitiv’in değerleme metodolojisinin kullanımı ile beraber yatırımcıların değerlenen şirketlerin sürdürülebilirlik notlarına erişimi basitleştirilmiştir.
BIST Sürdürülebilirlik Endeksi kapsamında yer alacak şirketlerin belirlenmesi için daha önce yılda bir defa gerçekleştirilen sürdürülebilirlik değerlemesi, Refinitiv’in değerleme metodolojisinin kullanıldığı bu yeni dönemde sürekli hale gelmiştir.
Kriterleri sağlayıp endekse giren şirketlerin sürdürülebilirlik notları haftalık olarak izlenecek, sürdürülebilirlik notları düşen şirketler endeksten çıkarılacaktır. Böylece sürdürülebilirlik alanında olumsuz performans gösteren şirketlerin dönem boyunca endekste kalmaya devam etmesinin önüne geçilmiş olacaktır.
Türkiye’de sürdürülebilirlik raporu yayınlayan ve Borsa’da işlem gören tüm bankaların ve en büyük 30 şirketin çok boyutlu kurumsal sürdürülebilirlik modeli ile sürdürülebilirlik performanslarının ölçüldüğü çalışmalarda, bankaların ve bu şirketlerin sürdürülebilirlik açıklamalarının yarısından fazlasının sosyal açıklamalardan oluştuğu, ardından yönetsel, çevresel, ekonomik ve finansal sürdürülebilirlik açıklamalarının geldiği görülmektedir. Çalışma sonuçları; ‘topluma katkı’, ‘insan kaynaklarını geliştirme’, ‘insan hakları’ ve ‘ürün sorumluluğu’ açıklamaları olmak üzere dört ana başlığı içeren sosyal açıklamaların, yıl bazında ve tüm yılların ortalamasına bakıldığında toplam sürdürülebilirlik açıklamaları içerisinde en büyük paya sahip olduğunu göstermektedir.
Ayrıca Borsa liderliğinde ve ilgili kuruluşların katılımıyla, Sürdürülebilirlik alanında yapılan çalışmaların sonuca dönük ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesi konusunda değerlendirmeler yapmak ve sürdürülebilirlik konusunda birlikte atılabilecek adımların tartışılacağı bir platform kurmak amacıyla Sürdürülebilirlik Platformu oluşturulmuştur. Borsa İstanbul’un haricinde meslek birlikleri, dernekler ve vakıflardan oluşan sivil toplum kuruluşları, uluslararası kuruluşlar ile kamu düzenleyici otoriteleri platforma üye olabilirler. Özel sektör kuruluşları üye olamazlar ancak toplantılara (üyelerin gerekli gördüğü durumlarda) katılabilirler.
Platform üyeleri, 2019 ve 2020 yıllarında Cumhurbaşkanlığı Ofisi Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu tarafından verilen yetkiyle sürdürülebilir finansın Türkiye’de gelişmesi için çalışmalar yürütmüştür. Bu çalışmaların somut bir ürünü olan Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2020 yılında yayınlanarak mevzuatın parçası haline gelmiştir
Borsa İstanbul, WFE nezdinde oluşturulan “sürdürülebilirlik çalışma grubu” nun da aktif üyelerinden birisidir.
WFE dışında, Borsa İstanbul, sermaye piyasalarında sürdürülebilirlik kavramının pratik uygulama boyutu ile ilgili olarak Birleşmiş Milletler’in desteklediği Sürdürülebilir Borsalar Girişiminin(SSE) 2012 yılında yapılan RIO+20 Zirvesinde gerçekleşen kuruluşunda imzası bulunan beş borsadan birisi olmuştur.
Borsa İstanbul ayrıca Kadının Güçlenmesi Prensipleri (Women’s Empowerment Principles, WEPs) imzacısı olduğu bir diğer oluşumdur.
Ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından ilk kez 2003 yılında ilan edilen Kurumsal Yönetim İlkeleri zaman içinde yapılan çeşitli güncellemeleri takiben, 2019 yılından itibaren Kurumsal Yönetim Uyum Raporu ve Kurumsal Yönetim Bilgi Formu şablonları kullanılarak yapılmaya başlanmış, yıllık faaliyet raporlarında anlatı formatında bir kurumsal yönetim bölümünün ve uyum beyanının bulunması zorunlu hale gelmiştir
SPK’nın Yeşil Borçlanma Aracı ve Yeşil Kira Sertifikası Rehberi ile, sermaye piyasasında sürdürülebilir borçlanma aracı ve kira sertifikası ihraçlarının artması, şeffaflık ve dış değerlendirme yükümlülüklerinin yatırımcı güvenini pekiştirmesi ve sürdürülebilir kalkınmaya katkı veren projelere yatırım imkânlarının çeşitlendirilmesi hedeflenmektedir. Şimdilik sadece bu ürünleri içeren bir pazar veya piyasa bulunmamaktadır. Mevzuat alanındaki gelişmelere göre gelecek dönemde daha farklı kararlar alınabilecektir.
SPK son dönemde Derecelendirme Tebliği’ni de revize etmektedir. Taslakta yer alan önemli hususlardan biri derecelendirme tanımına “sürdürülebilirlik”in de eklenmesidir.
Sonuç:
Türkiye de 2022-2030 döneminde, Kamu kuruluşları, sanayi ve hizmetler sektörü, enerji sektörü ve finans sektörünün 16 milyar dolarlık, yıllık ise ortalama 1,8 milyar dolarlık yeşil tahvil potansiyeli bulunduğu hesaplanıyor.
Türkiye’nin aynı dönem için temiz enerji dönüşümünde yatırım ihtiyacı 135 milyar dolar, finansman ihtiyacı ise 107 milyar dolar olarak öngörülüyor.
Türkiye, Climate Bonds Initiative tarafından gerçekleştirilen yeşil tahvil araştırmasında listelenen ilk 20 ülke arasında bile bulunmuyor.
Bu da önümüzdeki günlerde Türkiye’deki şirketler için Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlaması’nın zorunlu kılınması yönündeki kanuni düzenlemeleri gündeme getirecektir.
4 Haziran 2022 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Ticaret Kanunu’nun 88’inci maddesine yapılan değişiklikle, Kamu Gözetimi Kurumu Türkiye’de Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarının belirlenmesinde yetkili kılındı.
Belirli alanları düzenlemek ve denetlemek üzere kanunla kurulan kurum ve kurullar, KGK tarafından belirlenecek Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartlarına uygun olmak şartıyla kendi alanları için geçerli olacak standartlarla ilgili olarak ayrıntıya ilişkin düzenlemeler yapabileceklerdir.
Bu çerçevede “Sürdürülebilirlikle İlgili Finansal Bilgilerin Açıklanmasına İlişkin Genel Hükümler” ve “İklimle İlgili Açıklamalar” Taslak Metinleri görüşe açılmıştır.
2023 Temmuz ayında, iklim değişikliğine ilişkin farkındalığı ve eylemleri teşvik eden Chapter Zero Türkiye, TÜSİAD EBRD ve YÜD (Yönetim Kurulu Üyeleri Derneği) işbirliğinde hayata geçmiştir.
2023 Ağustos ayında, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “İklim Kanunu Teklifi Taslağı” görüşe açılmıştır.
Sonuç olarak, şirketlerimizin sürdürülebilirlik konusuna daha fazla eğilmeleri ve Türkiye’de yayınlanan sürdürülebilirlik raporu sayısının ve kalitesinin artması, hem şirketlerimizin hem de ülkemizin küresel arenadaki sürdürülebilirlik skorlarını iyileştirecektir. Böylelikle, dünya ekonomisindeki konumumuz daha da gelişecek ve yatırım çekme potansiyelimiz yükselecektir.
Nejat DURA
Finansal Danışman
Sermaye, Tarım Piyasalarımız ve Sürdürülebilirlik Bülteni – 1 Sermaye, Tarım...
Read MoreSürdürülebilirlik, ESG, GRI ve Etik Sürdürülebilirlik, ESG, GRI ve Etik...
Read MoreISO Risk Belirleme ve Değerlendirme Teknikleri (ISO 31010:2019) ISO Risk...
Read MoreGömülü Finans Nedir? Gömülü Finans Nedir? Bazı sektör uzmanları FinTek’in...
Read More